“Müzik ile düşünmenin birbirine bu kadar benzediği daha önce hiç aklıma gelmemişti. Fiilen müziğin de düşünmenin bir başka biçimi olduğu ya da düşünmenin, müziğin bir başka biçimi olduğu söylenebilir” der Ursula Le Guin, ama müziğin evreninde, fanilik mesaisi kapsamında bizim payımıza ne düşer de nasipleniriz, işte şimdilik bu bir dilemma! Malum insan olma mertebesinden gün geçtikçe homo economicus evrenine içten şipşak yol alıyoruz. Bu aralar hızınıza birazcık ara verme belirlemek niyetine tazesinden bir durak paslamak isterim.
Tarih: 13 Kasım Cumartesi, saat 21.00. Güzergâh: Beykoz Pabuç Sahne. Gecenin ve İstanbul’un misafiri, yani sesi: Björk’ün, “İnanılmaz bir perküsyoncu ve hang sanatçısı” dediği; The Cinematic Orchestra’nın ise, “Yarı bu dünyaya ait olmayan bir güzelliği anlatan güzel insan” yorumunda bulunduğu Avusturyalı hang davulcusu ve besteci Manu Delago.
“Silver Kobalt” ve “Metromonk” gibi albümleriyle kulaklara zuhur ettiğimiz Delago’nun Eylül’de çıkan son albümü “Environ Me”. İstanbullularla ise, One Little Indian Records etiketiyle 2019’da yayınlanan ‘uykuya övgü’ albümü “Circadian” dahilinde buluşacak olan Delago’ya konserde; keman, piyano ve vokalde Isa Krz, nefesli çalgılarda Christoph Pepe Auer, kemanda Bernie Mallinger, basta Clemens Rofner ve perküsyonda Chris Norz eşlik edecek.
Meraklısına anekdot: Delago’nun, 2018’de altı müzisyenle birlikte Alpler’de gerçekleştirdiği performanslarını konu alan ödüllü müzik filmi (yönetmenler Johannes Aitzetmüller ve Jeb Hardwick) “Parasol Peak” ile bu sürecin kamera arkasını anlatan “On Rock and Ice” adlı belgeseli 31 Aralık’a dek Beykoz Kundura’nın çevrimiçi izleme platformu Kundurama’da bedava izlenebilecek.
Gelelim konser öncesi ulaştığımız Manu Delago röportajımıza. Fakat öncesinde fonumuza; İngiliz müzik yayını Songlines’ta, “Gözü Kara, cazibeli ve büyüleyici” sözleriyle karşılanmış, eleştirmenlerce 2020’nin en iyi albümleri arasında gösterilmiş olan “Circadian”ı almaya ne dersiniz; ve azıcık sesi açalım lütfen!
“Neleri değiştirebileceğimizi sınamak”
“Sizin için kafası fikirlerle doymuş bir adam” tanımı yapıyorlar ancak İsviçre’nin adı çok bilinmeyen hang adında bir enstrümanını çalarak da pek fazla müziksevere diğer dünyalar yarattınız. Müzikal kariyeriniz buna aynı detaylarla dolu! Şu Anda de pandemide durmamışsınız. Almanya ve Avusturya’da yalnızca bisikletle erişebilen mekânlarda “karbon nört geri mutasyon turu” başlatarak sürdürebilirlik için yaptığınız hareket de fazla etkileyici ancak eminim pek çok insana ve sanatçıya da ilham olmuştur. 1500 kilometreden artı, 18 bambaşka mekânda konser verdiniz; biraz bu turnenin içeriğinden, fikrin doğuşundan ve sonrası çoğalan tepkilerden bahseder misiniz?
“ReCycling Tour” engebeli ama unutulmaz bir deneyimdi. Grubum ve ekibimle birlikte bisiklet üstünde 5 hafta dinmek fiilen de gergin fakat sayısız olumlu reaksiyonlar ve geri bildirimler aldığımız için bir o kadar da memnuniyet ediciydi. Yalnızca iklim krizi hakkında konuşmak yok, bununla beraber eyleme geçmek ve müzik endüstrisinde neleri değiştirebileceğimizi denemek önemliydi.
Kuşkusuz ulaşım fazla kayda değer bir konu ama bununla birlikte vejetaryen bir şekilde, hayranlarımızın ve dinleyicilerimizin getirdiği yöresel ev yapımı yiyeceklerle beslendik, bisiklet römorklarımızda olan güneş panelleri ile elektrik ürettik, dinleyicilerden konserlere yürüyerek, bisikletle veya toplu nakliye kullanarak gelmelerini istedik ve atık üretimini mümkün olan ölçüde azalttık. Sonuçları ve geri dönüşler olumluydu.
4.5 milyar takvim dünya tarihinin yanında, insanyavrusu olarak bizlerin geçmişi ise yalnızca 350 bin takvim. İnsanlar yaptıklarıyla ve yapmadıklarıyla her dönem bitmeyen bir krizin eşiğinde; açlık, savaşlar, iklim krizi, katliamlar gibi… Sanatın iyileştirici gücünü sadece şarkılarının sözlerinde bırakmayıp bunu hayata geçiren bir sanatçısınız, mesela bu bisikletle çıktığınız tur gibi…
Her ne değin iklim krizi hakkında bu kadar çok konuşuyor olsak da, genel imal, uçuşlar, trafik ya da daha çoğu şey azalacağına maalesef hâlâ artmaya devam ediyor. Bazen tüketimi değiştirmek ve azaltmaktan ziyade, e-bisikletleri, e-arabaları, güneş panellerini vs. yalnızca tüketilen ürünler karmasının içine dahil ettiğimizi hissediyorum. Tüm bunların yanına dahası dünyanın büyüyen nüfusuyla birlikte sera gazı emisyonlarını eksilmek çok zorlama ışık halkası gelecek.
2019’da çıkardığınız “Circadian”ı, 2020’de live olarak hayata geçirdiniz. Ve peşinde bu sene da “Environ Me” albümü geldi. Pandemide böylece fazla sanatçının aksine siz yeni proje ve albümlerle devam ettiniz. Öncelikli sorum; size bu umudu ve becerikli gücü veren neydi? Ayrıca İstanbul konserinizde bizler “Circadian”ı dinleyeceğiz ama azıcık son albümünüz “Environ Me”yi de anlatmanızı isteyeceğim; bu albümün öznesi nedir?
Pandeminin ilk kapanma zamanında hiç üretken değildim. Yeni şartlara armoni sağlamam gerekiyordu, ama bu durum uzun yıllardır turda olan bedenime de bir dinlenme ve yenilenme fırsatı tanıdı. Fazla sayıda yürüyüş yaptım ve bu yürüyüşler sırasında yavaşça çevre konusunu müziğime ses ve görsel olarak içerme fikrini geliştirdim. Başlarda birçok insan gibi ben de epeyce izole edilmiş hissettim…
Sonbaharın başlarında, pandeminin bir süre daha sona ermeyeceğini ayrım ettim, bu yüzden bir sonraki 12 ay boyunca hepsi de su, ateş, makineler, hayvanlar ve benzerleri gibi, çevremizin ayrı konularıyla ilgili bir videoya sahip olan 12 şarkı kaydettim. Ve bu şarkıların videolarını çektim. İç mekânda toplanmanın müsade verilmediği bir dönemde zamanın kullanılması için şahane bir yol olacak şekilde neredeyse tüm videolar dış mekânda çekildi.
“Teknoloji ile doğa arasındaki bir füzyon”
Sanatsal alanlar açısından pandemi ardından yakın ve uzak geleceği siz nasıl öngörüyorsunuz?
Pandemi süreci daha devam edecek gibi görünüyor. aynı zamanda sanat dünyasının kendisini toplaması da süre alacak. Her ne değin konserler tekrar yapılmaya başlandıysa da düzenlemeler, bilet satışları ya da planlamaları, seyahat kısıtlamaları ve yarı konularda çoğu sorun var. bununla beraber çoğu becerikli şeyin de bu süreçten çıkacağına eminim ve doğrusu de bu dönemde yapılan her konseri takdir ediyorum.
“Sanat; davranışlarımızı, karakterimizi saflaştırmalı, kendi kendimizi tanımamızın, teftiş etmemizin, başkalarına aleyhinde saygımızın ve hareketlerimizin yücelmesine hizmet etmelidir” der İrlandalı yazar Bernard Shaw. Günümüzde bu perdeden baktığımızda, dünyanın durumu hiç de iç açıcı görünmüyor. Sizce, “günümüz sanatının” bize yaptığı ya da yapamayacağı şeyler nelerdir? Sanatçıların ve sanatseverlerin gündemi ve çağı yakalayabildiğini düşünüyor musunuz?
Bu geniş bir soru. şahsen yaratıcılık ve fikirler üzerine fazla düşünürüm. Benzersiz olan sanattan hoşlanırım ve ben, daha önceden yapılmamış türde müzik yapmaya çalışıyorum. Sanırım bu da, insanların kalıpların dışarıda düşünmelerine ve yaşamak için marifetli yollar geliştirmelerine ilham vermeyi sevmem anlamında gerçek dünyaya aktarılabilir ve aktarılmalıdır da. Keza yankı ile elektronik müzik aralarında geçiş yapmayı da seviyorum; bunun teknoloji ile doğa arasındaki bir füzyon olduğunu düşünüyorum.
Sizi yakından takip edenler için değil lakin müziğinizle ilk kez tanışacak olanlara icra ettiğiniz müziği nasıl tariflersiniz? Örneğin, bugünden geçmişe baktığınızda sizi gülümseten an’lar nelerdir?
Yumuşak ve hoş olan müziği seviyorum, ama bununla beraber çok dinamik ve yönlendirici olan müziği de seviyorum. o kadar geniş bir farklılık var ancak, ben de bu çeşitliliğin öbür uçlarında olmaya bayılıyorum. Geçtiğimiz günlerde, Alp Dağları’nda yedi müzisyen ile bir hafta uzunluğunda bir dağ yürüyüşü sırasında bir albüm de kaydettim. Son parça 3000 metrenin üstünde bir yükseklikte donma noktasının aşağı sıcaklıklarda kaydedildi, benim için unutulmaz bir deneyimdi.
“Uykuya bir iltifat haline geldi”
İki yaşından beri çoğu farklı çalgı çalıyorsunuz, hepsinin sizdeki karşılığı ya da bıraktığı hissiyatı nedir?
Sanırım öbür enstrümanlar aşırmak benim için öbür müzik türlerini keşfetmeye benziyor. Fakat perküsyon enstrümanların tarihin başından beri ve adeta tüm müzik türlerinde kullanılması nedeniyle, sonunda çok açık uçlu bir kavrayış sahip olacak şekilde bir vurmalı çalgılar sanatçısı (perküsyonist) oldum.
Azıcık da “Circadian” albümünüz hakkında konuşalım. Dinleyicilerinizi, bu albümle hangi Manu Delago evrenini keşfettiriyorsunuz?
“Circadian” ayrıntılarıyla yankı bir albüm. Müzik genelde elektronik müzikten ilham alıyor oysa adamakıllı perküsyon, telli ve üflemeli enstrümanlarla kaydedildi. Tüm albümlerimde olduğu gibi handpan bu albümde de büyük bir rol oynuyor. Albümün teması uyku ve gece etrafında şekilleniyor. Bu yüzden parçaların birçok için hayalperest ya da sakin diyebiliriz. “Circadian”ı yapmadan önce, birkaç ay hiç ara vermeden beş kıtada fazla sayıda ülkeye gittiğim bir turne dönemim oldu. Aslında aynı anda dört grupla turnedeymişim gibi hissediyordum ve rüyalarımda müzik ve ekipler birbirine karışmaya başlamıştı. Beynimin uyku sırasında bütün bu deneyimleri hazmetmeye çalışması bana fazla garip geldi. Gerçekte REM evresinde beyin son derece yaratıcı oluyor. O stresli turne döneminde uykuyu bilinçli olarak takdir etmeye başladım ve herhangi bir zorluğun üstesinden gelmeme nasıl tezgâhtar olduğunu anladım.
“Öyle kolay bir sanat değildir uyuklamak. Onun uğruna bütün gün kurnaz durmak gerekir” diyor Nietzsche. Siz de bu albümü, çektiğiniz uykusuzluktan yola çıkarak yarattığınızı söylüyorsunuz. Biraz bundan bahsedelim, zira benim gibi o kadar çok insanın ‘uyku’ya dair derin bir hemhali ve mesaisi var?
Son 10 yıldır dünyanın etrafında turdayım ve eğer yeterince uyursam birçok şeyle baş edebileceğimi fark ettim. Konu hakkında azıcık daha araştırma yaptım ve “Circadian” albümü sonunda uykuya bir övgü haline geldi. Eğer tüm insanlar uykularını alırsa, dünyanın daha huzurlu yer olacağına inanıyorum.
Uyku ve rüya mevzusuna ben de takıntılı birisi olarak; size, Freud mu yahut Jung mu desem?
Anlayabildiğim kadarıyla bilim, rüya araştırması konusunda artı uzaklık kaydedemedi. Çok karmaşık bir konu ve besbelli çok pozitif sayıda spekülasyon var. Benim rüya ile ilgili yorumum bir REMix. Genelde REM uykusu sırasında deneyimleri toplar ve onları bambaşka bir şekilde bir araya getirirsiniz…
“Dünyanın her kadar enstrümanlar topladım”
Albümünüzde, Türkiye’de bulduğunuz perküsyon ve dinlediğiniz elektronik müzikten ilham aldığınız yazıyor; hikâyesini sizden dinleyebilir miyiz?
Son yıllarda yaptığım turlarımda ve seyahatlerimde dünyanın her tarafından enstrümanlar topladım. Bu enstrümanlardan bir tanesi de İstanbul’dan geldi ve adı da Aqua Drum. Geleneksel bir çalgı değil, bir süre önce Deniz Güngör göre yaratıldı. Hoş bir sese sahip ve “Circadian” albümündeki bazı parçalarda onu kullandım. Keza yeniden İstanbul’da yer alan Bosphorus markasının simballarını çalıyorum.
Albümünüzde klarnet, akordeon, trombon ve yaylı çalgılar muhabere. Albüm süresince sizi ve müziğinizi neler etkiledi ve bu bestelere dönüştü?
“Circadian”dan önce yaptığım albümler ya daha elektronikti (Metromonk ve Silver Kobalt) ya da bir dağda kaydedilmişti (Parasol Peak). “Circadian” ile akustik ses dünyasına dönmek ama kaydetmek için de sıcak kuytu bir stüdyoya sahip almak istedim. Müziğe nefes alması için azıcık daha süre ve mekân sağlamaya çalıştım, bu yüzden parçalar geçmişte olduklarından birazcık daha uzun oldular.
Bugüne değin dünyanın çoğu uygun performans sergilediniz, böylece fazla insan ve hikâyeyle bağlantı ettiniz. Sizi kafa karıştırıcı veya etkileyen bir izleniminizi bizimle paylaşır mısınız?
Aklıma gelen bir şeyi paylaşayım. Üç sene önce Los Angeles’ta çaldık ve şovdan birkaç saat önce arabamız soyuldu. Bütün bilgisayarlarımızı, pasaportlarımızı, nakdimizi ve diğer bir takım eşyalarımızı kaybettik fakat bize enstrümanlarımızı bırakmışlardı. O akşam (elektronik ekipmanlarımızı kaybetmiş olmamız nedeniyle) en ince ayrıntısına kadar akustik bir şov yaptık ve verdiğim en özel konserlerden bir tanesiydi. Çalınacak şarkı listesini başkalaşmak zorunda kaldık ve her şey sahnede yoğun miktarda grup içi iletişimle birlikte, oldukça doğaçlama bir şekilde gelişti. Dinleyicilerin sevgisini yoğun olarak hissedebiliyorduk ve benim için bile bu durumla baş edebilmeme müzik fazla muavin oldu.
Son olarak 13 Kasım’daki konserinizden biraz tüyo alabilir miyiz?
Yanımda beş olağanüstü müzisyen getireceğim ve sahnede bazı nadir enstrümanları kullanma ihtimalimiz var.